Faşist devlet tutsaklara yönelik saldırılarını sistematik bir biçimde uygulamaya devam ediyor. İçeride tutsakları, dışarıda tutsak yakınlarını yıldırmaya çalışıyor. Tutsak yakınlarının eylemlerine polis saldırısı ve işkenceyle, açılan davalarla tutsakların yaşadığı sorunların gündemleştirilmesini engellemeye çalışmaktadır. Alfabenin son harfine dayanan hapishane tiplerini faşizme uygun dizayn etmede kendince “ustaca” davransa da ne tutsaklar ne de tutsak yakınları mücadele etmeyi bırakmıyor. Tutsakların üretimlerine el koyma, tedavi hakkının gaspı, fiziki işkencenin yanı sıra ajanlık, itirafçılık, pişmanlık gibi “özgürlük” vadettiği yöntemleri de kullanmaktadır.
“SAKINCALI” GÖRÜŞÇÜLER, MEKTUPLAR, KİTAPLAR
16 Haziran’da tutuklanan 16 gazeteciden Ömer Çelik, Zeynel Abidin Bulut, Mehmet Ali Ertaş, Mazlum Güler ve Serdar Altan’ın gazeteci görüşçüleri “sakıncalı” bulunarak kabul edilmedi. Bu yıl içinde bunun gibi onlarca örnekle karşılaştık. Genellikle hapishane idarelerinin yasaları nasıl kullandığına bağlı olarak görüşçü kabulü değişkenlik gösteriyor.
TC devleti tarafından Kürt ulusuna yönelik saldırıların bir boyutunu oluşturan Kürtçe’yi inkâr saldırısı hapishanelerde de işletiliyor. Tutsaklara gönderilen Kürtçe yayın, mektup, kart “bilinmeyen, anlaşılmayan dil” denilerek engelleniyor. Tutsakların kendi aralarında ya da görüşçüleriyle Kürtçe konuşması da “yasak.” Öyle ki Ereğli Hapishanesinde 40 tutsak Kürtçe konuşmasınlar diye ayrı hücrelere kapatıldı ve bu faşist uygulamaya karşı 4 Ekim’de açlık grevine başladılar. Tutsaklardan İran Kürdistanlı Yakup Brukanlı bedenini ateşe verdi. Elleri, kolları tutmayan ve vücudunun her yerinde yanık izleri olan Brukanlı halen hapishane revirinde tedavi görüyor. Brukanlı’nın durumunu merak edip soran tutsaklara da gardiyanlar “Kürtçe konuşmak yasak” diyerek saldırıyor.
Diyarbakır T Tipi Kadın Kapalı’da koğuşlara baskın yapılarak tutsakların mektuplarına, el yazısıyla yazdıkları tüm kağıtlara ve öykü taslaklarına el konuldu. Yine Bakırköy Kadın Kapalı’da tutsaklar, gardiyanlar tarafından havalandırmaya kilitlenerek koğuşlarındaki materyal, mektup ve çizimlere el konuldu. Hapishane koşullarında tutsaklarca üretilen yazılar, resimlere yönelik saldırıların içeride geliştirilen iradeye saldırmak olduğunu biliyoruz. Tutsakların devrimci üretimini engelleme, yıldırma politikaları kâğıda, kaleme, üretilen şeye el konularak başarıya ulaşamayacaktır. Tutsaklar koşullara boyun eğmeyerek yeni yöntemler geliştirmeyi her zaman başarmışlardır. Örneğin ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü ağır hasta tutsak İsmail Yılmaz; geç müdahale edilen beyin kanaması nedeniyle yazı yazdığı sağ elini kullanamıyor. Birçok sağlık sorunu olan İsmail Yılmaz da ATK tarafından “cezaevinde kalabilir” raporuyla tahliye edilmedi. İsmail Yılmaz içinde bulunduğu koşullara hükmetmeyi devrimci bir görev bilerek yeni yöntemler geliştirdi. Şimdi sol elini geliştiren Yılmaz’ın tutsaklarla yaptığı röportajlar gazetemizde de yayımlandı. Yazdığı harflerin her mektuptaki değişimi bir ders niteliğinde. Koşulları kavramak ve hükmetmek devrimci bir görevdir, tutsaklar da bunu layıkıyla yerine getirmektedirler.
TEDAVİ HAKKININ GASPI
Tedavi hakkının gaspı en genel anlamıyla tutsakların hapishane koşullarında tutulmasıyla alakalıdır. Çoğu tutsağın hastalığı hapishanede ortaya çıkmaktadır. Yaşlılık, genetik vb. etkenleri de içinde tutarak bunu söylüyoruz. Erken tanı ve zamanında gerekli tıbbi müdahalelerle tedavi az rastlanılır durumlar olmakla birlikte tutsaklar hastaneye dahi türlü zorlukla götürülmektedirler. Kelepçeli muayene, onursuz aramalar, randevu süresi gibi birçok sebeple tutsakların tedavisi engelleniyor ya da erteleniyor.
Hapishane revir doktorunun vücudunda yüksek enfeksiyon olduğunu düşündüğü tutsak Partizan Eylem Baş’ın bir ayı aşkındır “asker üst araması” nedeniyle tedavi hakkı gasp ediliyor. Hastaneye götürülmediği için tanı konulamıyor, tedavisi yapılamıyor. 3 aydır akciğer kanseri teşhisi konulan Tahir Gürdal haftalardır hastanede yatağa kelepçeli bir şekilde “tedavi” görüyor. Verem hastası Tenzile Acar kelepçeli muayene dayatmasına karşı çıktığı için muayene edilmiyor. Acar’ın bulaşıcı olan Hepatit B hastalığı yüzünden -hem kendi sağlığı hem de diğer tutsakların sağlığı için- hapishanede kalmaması gerekiyor. Fakat tedavi olamadığı için ATK bir rapor hazırlamıyor. Ağır hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’a verilen “cezaevinde kalabilir” raporlarını baz alırsak Acar’a “cezaevinde kalamaz” raporunun verilmesi çok zor olacaktır. Öyle ki Özkan şu anda hapishanede olduğunun dahi farkında değil. ATK’nin “cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen tutulan da var! Ergin Aktaş’ın iki eli yok, ATK 6 kez “cezaevinde kalamaz” raporu verdi; ama “toplum güvenliği için teşkil ediyor” denildi. Yakın zamanda tahliye edilen Nevzat Çapkın ve Ehettin Kaynar tahliye edildikten kısa bir süre sonra yaşamlarını yitirdi. Buraya sığdıramadığımız çok sayıda tutsak tedavi hakkı engellendiği için yaşamını yitirdi. ATK raporları, faşist devletin devrimcileri teslim alma saldırılarının bir ayağını oluşturmaktadır.
“PİŞMANLIK” DAYATMASI
Teslim alma saldırılarının diğer ayağı da “pişmanlık” dayatmasıdır. Hapishanelerin “terör yuvası” olmasını istemeyen egemenler silahıyla, bombasıyla 19 Aralık 2000’de nasıl saldırdıysa bugün de çeşitli yöntemlerle devrimci iradeyi teslim almaya çalışmaktadır. Bu yöntemle diğer tutsakların moralini bozmayı, “özgürlüğe” açılan bir kapı göstermeyi hedeflemektedir
Örneğin 30 yıldır tutsak olan Nimet Deyiş “pişmanlık” dayatmasını kabul etmediği için tahliye edilmiyor. Metin Güven de “pişmanlık” dayatmasını kabul etmediği için iki kez 3’er ay olmak üzere infazı ertelenmişti, geçtiğimiz ay tahliye edildi. Yine “pişmanlık dayatmasını” kabul etmediği için 3 kez infazı yakılan Hürriyet Doğan bu ay tahliye edildi.
Mukaddes Kubilay’ın tahliyesi ikinci kez “iyi hali” olmadığı gerekçesiyle engellendi. Ağır hasta tutsak Nesip Yapıcı’nın tahliyesi de “kurula çıkmadığı” gerekçesiyle 3 ay ertelendi.
MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM
Hapishanelerinde bulunan tutsaklara yönelik saldırılara karşı mücadele yürüten TDİ (Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi), TUAYDER ve Hasta Mahpus Yakınları gibi örgütlenmelerin eylem ve etkinlikleri Kağıthane Kaymakamlığı tarafından yasaklandı.
Kaymakamlık tarafından yapılan açıklamada “Etkinlikleri/eylemleri gerçekleştirecek grup/şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel provokatif amaçlı olayların olabileceği” diye devam eden cümlede eylemcilerin “vatandaşlar” ibaresi içine alınmaması dikkat çekiciydi. Tutsaklara yönelik hak gasplarının sona ermesini istemek dahi “TC vatandaşı” görülmeme sebebi! Kendisine benzetemediği her şeye, herkese saldıran faşist devlet buradan bir ayrıştırmaya, halkı gerçek gündemleri dışında taraflar halinde bölmeyi görev edinmiştir. Şovenizmi büyütme gayretiyle halk kitlelerini tutsaklara ve tutsak yakınlarına karşı örgütlemektedir.
Faşizm saldırılarını boyutlandırıyor, bize düşen görevse teslim alamadıkları iradeyi kuşanmak ve “Tutsaklara Özgürlük” şiarını yükseltmektir.