Ölümsüzleştiği tarih:7 Ekim 1988
Aslen Sivas Zaralı olan Kemal Soğukpınar, 15 Ekim 1959’da İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluğunun ilk yılları Zeytinburnu’nda geçti. Daha sonra Okmeydanı Örnektepe’de yaptıkları gecekonduya taşındılar. 1978-82 yılları arasında babasının, ocaklardan kömür taşımak için kullandığı kamyonda, ardından da Şişli Sarıyer hattındaki minübüste muavin olarak çalıştı. 1983 yılında babasının şoförlük yaptığı Belediye İş sendikasında şoför olarak işe başladı.
Ölümsüzleştiğinde TKP/ML ileri militanıydı.
Ne Zaman Niçin
Ülkem
Boyun
Eğmeye
Hazırlanırken
Faşizme
Gerçek
Kurşun
Gibi
Saplandı
Birden
Bire
Yüreğime
isyanım
Büyüdü
Devleşti
Sığmadı
Bendime
İşte
O
An
Karar
Verdim
Devrim
için
Ölümüne
15. 12. 1987 Kemal Soğukpınar / (Tuzla Şehitlerinden)
TUZLA ŞEHİTLERİ
Tarihe Tuzla katliamı olarak geçen 4 TKP/ML militanının katledilmesi olayı faşist TC’nin ajan faaliyetinin bir sonucudur. Gebze’den İstanbul’a giden İsmail Hakkı Adalı, Kemal Soğukpınar, Reha Şen ve Fevzi Yalçın; hakim sınıfların bir piyonu olarak TKP/ML sempatizan çevresine sızmış olan Engin Kaya adlı ajanın verdiği bilgiler doğrultusunda 7 Ekim 1988 günü Tuzla Köprüsünde pusuya düşürülerek katledildiler. Operasyonun hazırlıklarını 2 gün öncesinden yapan İstanbul polisi, içinde 4 Partizanın bulunduğu arabayı durdurdu. Daha sonra arabadan inen Partizanları kurşun yağmuruna tuttu. Katliamda Adalının vücuduna 15, Yalçına 7, Soğukpınar’ a 32, Şen’e 30 kurşun isabet etti. Herhangi bir çatışma yaşanmamasına rağmen polis, olayı bir çatışma gibi gösterip; arabaya kendi koyduğu silahlarla, katliamı meşrulaştırmaya çalışıyordu. Katliamı gerçekleştiren dönemin Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı, katliamı savunarak “Vur emrini ben verdim”, “Dört dörtlük bir operasyon” şeklinde demeçler veriyordu. Katliamla ilgili açtıkları davanın peşini bırakmayan aileler, davayı AİHM’e götürdü. AİHM’e götürülen dava “Yaşama hakkının ihlal edilmesi”, adil yargılanma ve dava süreciyle ilgili şikayetler haklı bulunarak Türkiye’nin bu davadan yargılanması kabul edilir bulundu. Ve Türkiye Aralık 2002’de suçlu bulunarak şehit ailelerine tazminat ödemek zorunda kaldı.
Bu katliam, faşist diktatörlüğün bir ajan faaliyeti olmasının yanı sıra 12 Eylülün karanlık günlerinden sonra gerçekleştirdiği ilk sokak infazı olma özelliğini de taşıyordu. Devrimci demokratik kamuoyunda büyük tepkilere yol açan Tuzla katliamı ‘88 sonrası gelişecek yargısız infazların da habercisi oluyordu. Tuzla’yla başlayan ve Hasanpaşa, Maltepe, Çiftehavuzlar, Nişantaşı katliamlarına değin uzanan kanlı süreçte onlarca devrimci ve komünist, polis timleri tarafından katledildi.