Ölümsüzleştiği tarih: 24 Kasım 2016
1994 Dersim-Pertek Erindek köyü Yayla mezrasında dünyaya gelen Hatayi Balcı (Özlem) yoldaş, küçük yaştan itibaren devrimcilerle iç içe büyümüştür. Daha çocuk yaşında annesinin ölümüyle evin “küçük annesi” rolünü üslenen Hatayi yoldaş, küçük bedenine rağmen evin hem içerde hem dışardaki işlerinin altından kalkmaya çalışmıştır. Beş kadın yoldaşın ölümsüzleşmelerinin ardından gerillaya katılım konusunda netleşen Hatayi yoldaş, katlım sürecini anlattığı bir yazıda söylediği gibi; “artık gelen gerillalara kapıyı açan değil, köylülerin kapısını çalan olma isteğinin” pratik adımını 2014 Temmuz ayında atmıştır.
O artık ismini aldığı Özlem Sürgeç yoldaş gibi küçük bedenine sınırsız bir davayı sığdıran bir TİKKO gerillası olmuştur.
Emekçi yönleri güçlü olan Özlem (Hatayi Balcı) yoldaş, gerillada da köylülerle kısa sürede güçlü bağlar kurmayı başarmıştır. Kitleler içinde özellikle kadınlara yönelen Özlem yoldaş, gerilla alanındaki kadın çalışmalarının görünür olmasında ciddi emek harcayan, kendisi de bu çalışmalarda öne çıkan yoldaşlardandır. Güçlü yanları olan ve bunu açığa çıkarmak için yaşadığı çelişkilerde yüzü hep örgüte dönük olan Özlem yoldaş, halk sevgisi ve düşman kinini güçlü yaşayan yoldaşlardan olmuştur.
2015 Eylül ayında Geyiksuyu Karakoluna yönelik olarak HPG gerillalarıyla ortak düzenlenen saldırı eylemi ve HPG gerillalarıyla ortak olarak yapılan yol kesme eylemleri başta olmak üzere çeşitli eylem ve askeri pratiklerde görev alan Özlem yoldaş, 2016 Mayıs’ında Sinan ve Rıza yoldaşların şehit düştüğü çatışmada yaralanmış, ancak yoldaşları ile birlikte çemberden çıkmayı başarmıştır.
24 Kasım 2016’da Dersim Aliboğazı’na yönelik yapılan hava saldırısında Ahmet (Yetiş YALNIZ), Munzur (Serkan LAMBA), Ferdi (Doğuş Fırat Doğan), Orhan (Alican BULUT), Tuncay (Murat Mut ), Cem (Umut POLAT), Ekin (Gamze Gül KAYA), Zilan (Esrin Güngör) yoldaşlarla birlikte ölümsüzleşti.
Hatayi Balcı (Özlem) yoldaş ölümsüzleştiğinde TKP/ML militanı ve TİKKO savaşçısıydı.
TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı’nın açıklamasından;
“24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim Aliboğazı’nda 12 halk savaşçısını ölümsüzlüğe uğurladık.
24 Kasım günü saat 13.00’da düşman, Aliboğaz üzerinde İnsansız Hava Araçları ile keşif faaliyeti yürütmüş ve bu sırada almış olduğu görüntüler sonrası saat 15.00’da bu alanları savaş uçakları ile vurmuştur. Bu saldırılar sırasında Ahmet (Yetiş YALNIZ), Munzur (Serkan LAMBA), Ferdi (Doğuş Fırat Doğan), Tuncay (Murat MUT), Orhan (Alican BULUT), Cem (Umut POLAT), Ekin (Gamze Gül KAYA), Özlem (Hatayi BALCI) ve Zilan (Esrin GÜNGÖR) yoldaşlar şehit düşmüştür.
Düşman, uçak saldırılarının hemen ardından Aliboğaz’ı kobra helikopterler ve havanlarla yoğun bir şekilde vurmuş, alana yönelik geniş çaplı bir operasyon başlatmıştır. Operasyonlar devam ederken başka bir noktada konumlanan gücümüz, biri 28 Kasım’da olmak üzere iki farklı noktada düşmanın operasyon gücüne yönelik eylemler gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar sırasında düşmanın 4 ölüsü ve yaralıları olmuştur. 28 Kasım’daki eylem sırasında ise Aşkın (Hasan KARAKOÇ), Bakış (Samet TOSUN) ve Hakan (Ersin EREL) yoldaşlar şehit düşmüşlerdir.
Düşman, yapmış olduğu operasyon sırasında uçak saldırılarında şehit düşen Munzur, Ferdi, Cem, Orhan ve Tuncay yoldaşlar ile 28 Kasım’da şehit düşen Aşkın, Bakış ve Hakan yoldaşların cenazelerini almış, ancak diğer cenazelere ulaşamamıştır.
Şehit düşen diğer yoldaşlardan Zilan ve Özlem yoldaşların cenazelerini bulmamıza rağmen, Ahmet ve Ekin yoldaşların ise bedenleri uçak saldırısından kaynaklı bütünlüğünü kaybettiği için bulunamamıştır.”
Hatayi Balcı (Özlem) yoldaşın kaleminden…
Kadından öğrenmek…
Geçen yıl gerillaya geldiğimde içinde bulunduğumuz toplumun tüm özellikleri, geleneksel kadınlık rollerinin çoğunun bende de olduğunu ilk kez fark etmiştim… Kendine güvensizlik, kadının iş alanı olarak mutfağı görme vb. Ama geçen yıldan beri özgün eğitimler aldık, faaliyette tartıştığımız birçok konu vardı. Geçen yıl bir kış boyunca tartıştık ama faaliyette halen tartıştığımız birçok zaafı, kadınlık rollerini üstümüzden atamadık. Biliyorum takılan zincirleri kırmak, o dört duvarla çevrili dar dünyamızı değiştirmek kolay değil ama bunları böyle bir devrimci ortamda yaşamak daha da can yakıyor. Yoldaşlar pratikte çıkan hataları gösterince kabullenmek daha zor geliyor. Bir de kitlenin karşısına çıkınca onlara bilinçlenmeden, değişimden bahsederken kendinde bunları değiştirmemek beni daha çok zorluyor.
Faaliyette kadın timi olarak hareket ediyorduk. Erkek yoldaşlarla gittiğimizde faaliyette bizi küçümsemeleri, konuştuğumuz zaman biz hiç konuşmuyormuşuz gibi sözümüzü kesip kendilerinin konuşmaları, yani bunun gibi birçok şey tartışıyorduk. Erkek yoldaşların olmamasına rağmen yine birçok şeyi kendi aramızda da tartışıyorduk kadın timi olarak. Birbirimizi küçümsemeyi ya da komutan kadın yoldaşın her söylediğine bir öneri getirerek boşa çıkarma vb. örnekler yaşanıyordu. Ama erkek yoldaşlarla yürüttüğümüz faaliyet gibi olmuyordu. Kadınlar olarak bir arada olma, çözüm gücü olarak kadını görme, her hangi bir sorun karşısında zorlansak bile bunu kendi gücümüze dayanarak yapmamız, kadın timlerinin önemini bir kez daha bize gösterdi. Bunlar kitle karşısında da belli oluyordu. Kitlelerle ilk olarak kendime güvenerek konuşmam, kadın timinde olduğumda oldu. Ya da yanlış veya eksik söylediğimde yanımdaki kadın yoldaşlar olarak birbirimizi tamamlamamız, o iç birliğimizi sağlamamız açısından önemliydi.
Bir sorunu tartışmak için kitleye gittiğimizde kitlede de kadına olan güvensizliği söylemlerinden görebiliyorduk. “Siz tek başınıza mı geldiniz? Yanınızda erkek yok mu? Yazık vb” birçok söylemle bunu ortaya koyuyorlar. Bunun gibi birçok olumlu ve olumsuz yönleri vardı kadın timlerinin. Sorunlar karşısında ısrarlı, istekli olunması gerektiğini düşünüyorum. Bu sonbahar ve kamp çalışmaları, kış süreci o ısrarla, istekle hareket etmemiz gerektiğini öğretti bana. Sonbahar sürecinde kamp çalışmalarında kadın yoldaşların iradeli, emekçi ve azimle çalıştığımız bir süreçti bizim açımızdan. Kendi gücümüzden fazla yük aldığımızda bile kendimizi zorlamamıza rağmen her yoldaşın gözündeki gülümsemeden anlayabiliyordum o çabayı, inancı. Ya da kamp yapımında çalışan kadın yoldaşların ellerindeki toz, toprak ve nasırlarda o emeği görebiliyordum. Bu emek, çaba, isteğin hepsi yaşamı sahiplenmenin, emeğini sahiplenmenin sonucuydu.
Kış kampına girdiğimizde yine birçok sorun yaşadık ama bu kış kampının da bize kattığı birçok şey oldu. Bunun yanı sıra birçok eksikliğimiz, birçok zaafımızı tartışarak kendimize karşı da bir mücadele sürecine girdik. İlk eğitimler başladığında konuşmak, kendi fikrimizi söylemek veya tartışmada pratiğimizi sorguladığımızda yaşadığımız zayıflıklar, aslında gerçekten yaşadıklarımızı, pratiklerimizi yeterince sorgulamadığımızı çok net ortaya koydu.
Özgün çalışmalarımızın bizim açımızdan olumlu bir yanı da bilmediğimizi rahatça söyleyip öğrenebiliyorduk. Kimse ortamda bilmediğimiz için bizi küçümsemiyordu. Ya da bir tartışmada kimse bizi bastırmıyor, sürekli herkes öğretme pozisyonunda olmuyor, aksine biraz daha öğrenme pozisyonunda oluyordu. O anlamda öğrenmemizin önünde çok bir engel yoktu. Bu çalışmalarda sadece kadınlar olduğu için kendimizi rahatça açıp çözümleme yapabiliyoruz. Kendi pratiklerimiz üzerinden çözümler yapıp, kendimize dersler çıkarıyoruz. Böyle olduğunda tercihimiz, eskiden olduğu gibi erkek değil kadın oluyor ve doğallığında çözüm gücü olarak kadını görüyoruz. Bu da ilişkilerimizin daha güçlü olmasını sağladı. Böylece kafamızdaki “kadından öğrenemezsin” algıları yıkıldı. Öğrenmek için daha çok çabalayıp yoğunlaşabiliyoruz.
Bütün bu çalışmalar bize birçok şeyi gösterdi. Kendi güvenliğimizi kendimizin sağlayabileceğini, ya da herhangi bir sorunda kendi işimizi yapabileceğimizi, istediğinde kadının yapamayacağı bir işin olmadığını öğretti bize. Kendimizdeki gücü görmede, birbirimize güvenmede, birlik olmada, bir arada olmada, kendimizdeki gücü açığa çıkarmada özgün çalışmalar yol gösterici oldu. Özgün eğitimlerimizde her kadın yoldaş eğitimlerde sunum yaptı. Gerçekten de kendimizi özgür bıraktık. Bu özgür bırakma hem bize güç verdi, hem de kadınlık rollerinden çekinme, utanma, konuşurken sıkılma gibi birçok zaafı üstümüzden atmamızı sağladı.
Bu kamp, kadın olarak özne olmamız gerektiğini anlamamız, kadına takılan kölelik zincirlerini kırmamız, dar dünyamızdan çıkmamız için bizim için bir fırsat oldu. Genelde hep söyleriz “biz pratikte iyiyiz, bu güne kadar işin teori yanını hep bir kenara atmışız”. Bu kampta, gerçekten de bir şeyleri bilmediğimizde, kavrayamadığımızda işin bir yanının hep eksik olduğunu, sadece prtiğin yetmediğini öğrendik.
Kadın yoldaşların ordumuzda hem nitelik olarak nem de nicelik olarak çoğalması aynı zamanda beş şehit kadın yoldaşımızın da hedefiydi. Onu gerçekleştirmenin adımlarını atmış olmanın mutluluğunu da yaşıyoruz pratiklerimizde.
Bizim tohumlarımızı beşlerimiz atmıştı. Bizler de o tohumdan çıkan filizleriz, kök saldıkça dallandıkça güçleneceğiz. Ama bunu da kendi gücümüze güvenerek yapmamızla mümkün olacağını görmemiz gerekir.
2016 Baharı / Özlem (Hatayi Balcı)